Uygarlığın Doğuşu ve İlk Uygarlıklar Konu Özeti – Doğru Tercihler

Uygarlığın Doğuşu ve İlk Uygarlıklar Konu Özeti

   GENEL ÖZELLİKLERİ:
  • Genellikle iklim ve yer şekillerinin uygun olduğu su kenarlarında kurulmuşlardır.
  • Daha çok tarıma dayalı üretim vardır.
  • Genellikle site (kent) devleti biçiminde oluşmuşlardır.(Polis, Nom, Site)
  • Çok tanrılı din yaygındır.(ilk tek tanrılı din İbranilerdedir)
  • Yönetim anlayışları tanrısal (teokratik)
  • Bütünüyle tanrısal: Mısır (tanrı kral)
  • Yarı tanrısal: Mezopotamya (rahip kral)
 MEZOPOTAMYA UYGARLIĞI

Güneydoğu Toroslar’dan başlayarak Basra körfezine kadar uzanan ve Fırat ile Dicle nehirleri arasında kalan bölgeye Mezopotamya denir.

Mezopotamya bölgesi, düz ve verimli topraklara sahip olması, iklim ve sulama şartlarının tarım için elverişli olması ve kıtalar arası geçiş yolları üzerinde bulunması gibi nedenlerden dolayı bölge birçok kavimin göç ve istilasına uğramıştır.

Mezopotamya Uygarlığı, dünyanın bilinen ilk uygarlığıdır. Bu uygarlığın temeli Sümerler tarafından atılmış; Akadlar, Babilliler ve Asurlular tarafından geliştirilerek Ön Asya ve Anadolu’ya yayılmıştır.

1)   SÜMERLER

Mezopotamya’nın tarihi Sümerlerle başlamaktadır. Sümerler Asya kökenli bir kavim olup MÖ 4000 yıllarında Ön Asya’ya göç ederek Aşağı Mezopotamya bölgesine yerleştiler.

Ziggurat denilen çok katlı tapınakların etrafına evlerin yapılmasıyla bölgede ilk köyler kurulmuştur. Köylerin büyüyerek şehirlere dönüşmesi sonucu ilk şehir devletleri ortaya çıkmıştır. En önemli şehir devletleri Ur, Uruk, Kiş, Lagaş, Eridu ve Umma’dır.

Sümer şehir devletleri dünyanın ilk devlet teşkilatlarıdır.

Devlet Yönetimi: Patesi veya Ensi adı verilen rahip krallar Sümer şehir devletlerini tanrı adına yönetiyor ve krallık babadan oğula geçiyordu. Krallar aynı zamanda başrahip, başyargıç ve başkomutan olarak bütün yetkileri kendilerinde toplamışlardır.

Bu durum Sümerlerdeki yönetim biçiminin Teokratik Monarşi olduğunu göstermektedir.

Din: Sümerler çok tanrılı (politeist) bir inanca sahiptir.

Ekonomik Hayat: Mezopotamya’da ekonomi tarıma dayanmaktadır. Topraklar tanrının malı sayıldığı için topraklardan elde edilen ürünler rahipler tarafından toplanır ve tapınaklarda depolanırdı.

Sosyal Hayat ve Hukuk: Halk; hürler, korunanlar ve kölelerden oluşmaktadır. Soylular, rahipler, askerler, memurlar ve tüccarlar hürler sınıfına, halk ise korunanlar sınıfına girmektedir. Kölelerin hiçbir hakları yoktur.

Bir toplumda halk; soylular, hürler ve köleler diye ayrılıyorsa, bu durum o toplumda; toplumsal sınıf ayrımı olduğunu gösterir.

Urukagina tarihin ilk yazılı kanunlarını yaparak; herkesin malını kanun güvencesine almış ve köle durumuna düşenler özgürlüklerine yeniden kavuşmuştur.

UYARI! Bu durum Sümerlerin tarihte ilk hukuk devleti olduğunu göstermektedir.

 Bilim, Sanat ve Edebiyat:

Tapınaklara getirilen ürünlerin cinsini belirlemek amacıyla rahipler tarafından çizilen işaretler Sümer Çivi Yazısı’nı ortaya çıkarmıştır. MÖ 3200 yıllarında Sümerler; dünyada yazıyı ilk kullanan ve tarihi devirleri başlatan ilk uygarlık olmuştur.

Tapınaklara getirilen ürünlerin miktarını belirlemek için rahipler tarafından çizilen işaretler matematik biliminin ortaya çıkmasını sağlamıştır.

Sümerler, ayı 30, yılı 360 gün, gece ve gündüz sürelerini 12 saat olarak belirlemişlerdir. Bunun sonucu olarak Sümerler ayın hareketlerine göre Ay Yılı esasına dayanan ilk takvimi yaptılar. Gılgamış, Tufan ve Yaratılış destanları Sümerler tarafından yazılmıştır.

Ordu: Bölge sık sık istilalara uğradığı ve savunulması güç olduğu için her erkek asker sayılmıştır. Fakat düzenli bir ordu olmadığı için Akadların saldırıları sonucu MÖ 2350’de Sümerler egemenliklerini kaybettiler.

Mezopotamya uygarlıklarının temelini Sümerler oluşturmuştur. Sümerlerden sonra Mezopotamya’da kurulan diğer uygarlıklar Sümerleri örnek almışlar ve Sümer uygarlığını geliştirmişlerdir.

2)   AKADLAR

Sami ırkına mensup olan Akadlar, Arabistan’dan gelerek Yukarı Mezopotamya bölgesinde Fırat boylarına yerleştiler. Tarihte İlk düzenli orduyu kuran Akadlar Sümerleri MÖ 2350’de yıktıktan sonra tüm Mezopotamya ve çevresindeki Elam, Güneydoğu Anadolu, Suriye ve Lübnan bölgelerini de ele geçirerek tarihte ilk imparatorluğu kurdular.

Devletlerin sınırlarının genişlemesiyle birlikte devlet yönetimi zorlaştığı için devlet yönetimini kolaylaştırmak amacıyla memurların sayısı artırılmıştır.

UYARI Akadlar, Sümer Çivi Yazısını kullanmakla birlikte yazı dili olarak Akadcayı kullanmışlardır. İlkçağda Mezopotamya, Mısır ve Anadolu arasında Akadça ortak dil, Sümer Çivi Yazısı’da ortak yazı olarak kullanılmıştır.
3)   BABİLLER

Arabistan’dan Mezopotamya’ya gelen Sami asıllı Amurrular tarafından MÖ 2100’de Babil merkez olarak I. Babil Devleti kuruldu. Kendilerinden önceki Sümer ve Akad kültürlerini benimsemişler, yazı dili olarak Akadça’yı kullanmışlardır.

Babil Devletinin en önemli kralı Hammurabi’dir. Hammurabi devlet yönetiminde ve hukuk sisteminde köklü değişiklikler yapmış ve ilk anayasayı hazırlamıştır. Hammurabi gücünü din yerine kanunlardan ve ordudan alan bir yönetim kurarak rahip-kral anlayışına son vermiştir. Din işleriyle devlet işlerini birbirinden ayırarak Mutlak Krallık kurmuştur.

Hammurabi Yasaları

MÖ 1760 yılı civarında Mezopotamya’da yaratılan, tarihin en eski ve en iyi korunmuş yazılı kanunlarından biridir. Bu dönemden önce toplanan yasa koleksiyonları arasında Ur kralı Ur-Nammu’nun kanun kitabı (MÖ 2050), Eşnunna kanun kitabı (MÖ 1930), ve İsin’li Lipit-İştar’ın kanun kitabı (MÖ 1870) yer alır.

Hammurabi Kanunlarının Özellikleri :

1. Sümer kanunlarına görebirazdaha serttir. Ancak toplumun bütün kesimlerinin hakları teminat altına alınmıştır. (Medeni, ceza, ticaret, miras)Bu kanunlar Sami geleneklerinden ve  Urukagine   kanunlarından   yararlanılarak  hazırlanmıştır.)
2. Hammurabi yaptığı kanunlarla ”Tanrı Kral” yerine ”Hayırsever Kral” kavramını getirdi.(Adaletin Çobanı ,Kavimler   Çobanı)

3.Hukuk devleti anlayışını ilk defa tarihe getirmişlerdir.

Babil kralı Hammurabi’nin (MÖ 1728-MÖ 1686) çeşitli meselelerde verdiği kararlar, Babil’in koruyucu tanrısı Marduk adına yapılan Esagila Tapınağı’na dikilen bir taş üzerine Akatça dilinde yazılmıştı. Hammurabi, kendisine bu kanunları yazdıranın güneş tanrısı Şamaş’ın olduğunu söylemiştir. Dolayısıyla kanunlar da tanrı sözü sayılıyordu.

Arkeolog Jean Vincent Scheil’in 1901’de Susa, Elam’da bulduğu (bugünkü Huzistan, İran) ve Fransa’ya taşıdığı Hammurabi Kanunları’nın yazılı olduğu stel, Louvre Müzesi’nde sergilenmektedir. Yaklaşık iki metrelik silindirik bir taşın üstüne çivi yazısı ile yazılmış olan kanunlar tam 282 maddedir, ancak bu maddelerin 30’u (madde 66-99) şu anda okunamayacak durumdadır. 13 sayısı uğursuz sayıldığı için 13. madde yazılmamıştır. Paris Louvre müzesinde sergilenmektedir.

4)   ELAMLAR

Elam Uygarlığı İran’ın güneybatı bölgesinde merkezi Sus şehri olmak üzere kurulmuştur. Elam Uygarlığı, Mezopotamya uygarlıklarının etkisinde kalmıştır. Bundan dolayı Mezopotamya uygarlığına farklı bir katkıda bulunmamışlardır.

5)   ASURLULAR

Arabistan’dan gelen Sami kökenli kavimlerle Hurrilerin kaynaşması sonucu  Asur toplumu oluşmuştur. Asurlular paralı askerlerden oluşan düzenli bir ordu kurarak büyük bir imparatorluk kurdular. Ticarete çok önem vermeleri ve değişik bölgelerde ticaret kolonileri kurmalarından dolayı tüccar bir kavim olarak tanınırlar.

Asurlar, başkentleri Ninova şehrini bir kültür merkezi haline getirmişler, Sümerce ve Akadça olarak yazılmış eserlerden oluşan dünyanın ilk kütüphanesini kurmuşlardır

ANADOLU UYGARLIKLARI
1)   HİTİTLER

Hititler MÖ 2000 yıllarında Kafkaslar üzerinden Orta Anadolu’ya gelerek Kızılırmak boylarına yerleşerek Hitit Devletini kurdular.

Devlet Yönetimi: Hitit Devleti, başlangıçta feodal yapıda bir devlettir. Bu durum taht kavgalarına neden olduğu için merkezi otoriteyi güçlendirmek amacıyla feodal beylikler ortadan kaldırılmış ve yerine merkezden valiler atanmıştır.

Devletin başında bir kral bulunmakta ve krallık babadan oğula geçmektedir. Kral aynı zamanda başkomutan, başyargıç ve başrahiptir.

Başlangıçta kralın yanında devlet işlerinde görevli memurlar ve soylulardan oluşan Pankuş adında bir meclis vardır. İlk zamanlarda kralların yetkilerini sınırlayan ve devlet yönetiminde söz sahibi olan bu meclis, İmparatorluk döneminde etkisini yitirmiştir.

UYARI Bu durum ilk zamanlarda Hititlerde meşruti bir yönetimin varlığını gösterir.

Kraldan sonra devlet yönetiminde en yetkili kişi Tavananna denilen kraliçedir. Hititler devletin devamını sağlamak ve taht mücadelesini önlemek amacıyla veliaht tayin etmişlerdir.

Halk; soylular, rahipler, hürler, namralar (hürriyetlerini kazanmış köleler) ve kölelerden oluşmuştur. Hititlerde kölelerin bazı hakları bulunuyordu. Belli ölçüde mal ve mülk sahibi oluyorlar, bedel ödeyerek hürler sınıfına geçebiliyorlardı.

Hititler’de  gelişmiş bir hukuk sistemi vardır. Hukuk sistemi Sümer Kanunları’ndan etkilenerek hazırlanmıştır. Cezalar insancıldır ve kısasa kısas prensibi yoktur. Pek çok suçun cezası fidye (tazminat) ile ödenirdi. Köleler yarım insan kabul edildiği için cezalarda yarım verilirdi. En ağır suç devlete başkaldırmaktır ve cezası idamdır. Aile  ve miras hukuku gelişmiştir.

Yazı ve Edebiyat: Hititler Sümerlerin Çivi Yazısını ve daha sonra kendi icatları olan Hiyeroglif Yazısını kullanmışlardır.

Hititler, tanrılarına hesap vermek amacıyla Anal adı verilen yıllıklar yazarak  Anadolu’da  tarih yazıcılığını başlatmışlardır. Anallar tanrı adına yazıldığı için doğru ve objektif olma ihtimalleri çok yüksektir.

Kadeş Antlaşması

Kadeş Antlaşması tarihteki ilk yazılı antlaşmadır. Mısırlılar ile Hititler arasında yapılmıştır.

I. Ramses tahta geçince genel olarak mimari yönden ülkesini güzelleştirdi. Ancak hükümdarlığının beşinci yılında Hitit Kralı Mutavallis Mısır’a savaş açtı. Savaş Kadeş Kalesi önlerinde yapıldı.

Christian Jacq’ın Ramses Kadeş Savaşı isimli kitabında Tanrı Amon’un Ramses’i ilahi bir güç ile 43.500 kişilik orduya karşı başarı kazandığından bahseder. Oysa ki Mutavallis’in geride bıraktığı iki bedevi Ramses’i kandırarak savaşın Ramses’in aleyhine olmasını sağladılar. Ancak iki Gün boyunca devam eden savaşı kimse kazanamayınca Kadeş Antlaşması imzalandı.

Bazı tarihçiler savaşın sona ermesinin sebebinin o gün meydana gelen Güneş tutulmasından korkarak tanrıları kızdırdığını düşünen tarafların savaşmak istememesi olduğunu söyler.

Ebu Simbel tapınağına Ramses’in kazandığı yazılırken Hitit kil yazılarında bu tam tersidir

 2)   FRİGLER

MÖ 1200’lerde Anadolu’ya göç eden Frigyalılar, Kızılırmak ve Sakarya nehirleri arasındaki bölgeye yerleşmişlerdir. Gordion (Polatlı) merkez olmak üzere MÖ 750’den sonra Frigyalılar Devletini kurdular.

Önemli ticaret ve geçiş yolları üzerinde bulunmalarına rağmen tarım ve hayvancılığa daha çok önem vermişlerdir. Ekonominin tarım ve hayvancılığa dayanması hukuk kurallarının yapılmasında etkili olmuştur. Tarımı korumak için ağır cezalar koymuşlardır. Buna göre kasıtlı olarak öküz kesmenin veya saban kırmanın cezası ölümdür.

Frigyalılar, Fenike alfabesini Fabl denilen hayvan hikayelerinin ilk örneklerini vermişlerdir. En önemli tanrıları, bereket tanrıçası Kibele ‘dir.

UYARI Frigya Uygarlığında tarım ve hayvancılığa çok önem verilmesi, tarım ve hayvancılığın; hukuk kurallarını, dini inançlarını ve edebiyat eserlerini etkilemesine ve yönlendirmesine yol açmıştır.
  3)   LİDYALILAR

Batı Anadolu’da Gediz ve Küçük Menderes nehirleri arasında kalan bölgeye yerleşen Lidyalılar MÖ VII yüzyılın başlarında merkez “Sard” şehri olmak Lidyalılar Devleti’ni kurdular.

En önemli geçim kaynakları ticarettir. Ticaretle uğraşmaları Lidya ülkesinin dönemin en zengin ülkesi olmasını sağlamıştır. MÖ 700’lerde ticareti kolaylaştırmak amacıyla parayı icat ettiler.

UYARI Değişim aracı olarak paranın kullanılması dünya uygarlık tarihine Lidyalıların en büyük katkısıdır. Böylece takas usulüyle yapılan ticaret azalmış ve ticaret hızlanmıştır.

Ticareti geliştirmek amacıyla Efes’ten başlayarak Mezopotamya’ya kadar uzanan ünlü Kral Yolu’nu yapmışlardır.

Karun Hazinesi veya Karun Hazineleri

Çoğu MÖ 560-546 yılları  arasında  Lidya  ülkesini yöneten Kroisos veya Krezüs (Karun) dönemine ait olan ve Uşak’ın 25 km batısında  ve  İzmir  Karayolu  üzerinde  bulunan  Güre  Kasabası yakınlarındaki tümülüslerden 1960’lı yıllarda çıkarılarak kaçırılan ve 1993 yılında  geri  alınan   eserlerin toplu adı. Bazı  kaynaklarda    Lidya Hazinesi veya Lidya Hazineleri    olarak da anılırlar.

Lidya döneminin en görkemli eserleri arasında yer alan bu hazine 1965-66-68 yıllarında kaçırılmıştır. İlk soygun 1965 yılında Toptepe tümülüsünde gerçekleşti. 5 kişilik grup tünel kazarak mezar odasına ulaşarak, buradaki buldukları eserleri dönemin parasıyla 65,000 TL’ye sattılar. Daha sonra, 1966’da, İkiztepe tümülüsü 11 kişi tarafindan soyuldu ve oda içerisindeki 150 parça önce saklanıp daha sonra 160,000 TL’ye satıldı. Güre’deki üçüncü soygun 1968 yılında Aktepe tümülüsünde yapıldı ve bulunan resim ve kabartmalar 40,000 TL’ye satıldı. Hazinenin tamamı New York’taki Metropolitan Müzesi’nde 1985 yılında bir sergide gazeteci Özgen Acar tarafından görülmeleriyle bulundu. Dönemin Kültür bakanlığının uyarılması sonucu müzenin depolarında saklanan eserleri almak için 1987’de dava açıldı ve yaklaşık 40 milyon dolarlık masrafa yol açan hukuki süreçler sonunda 1993’de Türkiye’ye geri getirildi. İade, müze yetkilileri 6 yıl süren davayı kaybedeceklerini anlamarıyla gerçekleşti.

1996’dan beri Uşak Arkeoloji Müzesi’nde sergilenen Karun Hazineleri’ni son beş yılda 769 yabancı turistin ziyaret ettiği ortaya çıktı. Yer sıkıntısından dolayı onlarca eserin üst üste istiflendiği müzede, 35 bin 573 tarihî eser bulunuyor. Bu eserlerin yüzde 10’u sergileniyor. Müzede Karun Hazineleri’ne ait 450 adet eserden 300’ü sergileniyor.

 4)   İYONYALILAR

MÖ XII. yüzyılda meydana gelen Dor istilasından kaçan Akalar tarafından İyonya Uygarlığı kurulmuştur. Şehir devletleri halinde yaşamışlardır. İyon şehirleri krallık ve oligarşiden sonra demokratik bir yönetime kavuşmuştur.

İyonya, Ön Asya ticaret yollarının bitiş noktasında olduğu için İyon şehirleri olan İzmir, Efes, Milet ve Foça kısa zamanda önemli bir kültür ve ticaret merkezi olmuştur.  Frigyalılardan aldıkları Fenike Alfabesini kullanmışlar ve bu alfabeyi Yunanlılara aktarmışlardır.

Bilim: Anadolu uygarlıkları içerisinde bilim alanında en önde yer alan İyonyalılar olmuştur. Astronomi ve geometride Tales, Geometri ve matematikte Pisagor; Coğrafya’da Ksenefon, Tıp’ta Hipokrat  ve tarihin babası sayılan Heredot İyonyalıdır.

 5)   URARTULAR

MÖ IX. yüzyılda, Urartular, Doğu Anadolu’da merkezi Tuşpa (Van) olmak üzere Urartu Devletini kurmuşlardır.  Çok tanrılı dinlere inanmışlardır. Ölümden sonraki hayata inandıkları için mezarlarını ev ve oda biçiminde yapmışlar ve içlerine eşyalar   koymuşlardır.

Maden işlemeciliği, kaya oymacılığı, kabartma sanatı, insan ve hayvan resimleri ve türlü eşya yapımında gelişmişlerdir. Urartular’a Eski Ön Asya’nın gerçek ustası denilmiştir.

 Bugüne kalan yazıtlardan anlaşıldığına göre Urartu kralları başkent

Tuşpa’da ve başka kentlerde kaleler, saraylar, su kanalları yaptırmışlardı. Ortaya çıkarılan eserler Urartu mimarisinin yüksek düzeyde olduğunu göstermektedir. Urartuların yaptığı su tesisleri de ilgi çekicidir (kral Menua’nın yaptırdığı Menua ya da Şamranaltı Kanalı, Keşiş Gölü Barajı v. b.)

MISIR UYGARLIĞI

Mısır Uygarlığı; Nil nehri çevresinde bulunan verimli topraklar üzerinde MÖ 4000 yıllarında kurulmuştur.

UYARI Mısır’ın etrafı denizler ve çöllerle çevrili olduğu için çok az göç ve istilayla karşılaşmıştır. Bu durum Mısır’da tarih öncesi devirlerin sırasıyla yaşanmasını sağlamıştır.

Devlet Yönetimi: Mısır’da devlet, firavun adı verilen ve tanrının temsilcisi sayılan tanrı-krallar tarafından yönetilmiştir. Ülke eyaletlere bölünmüş ve merkezden atanan valiler tarafından yönetilmiştir. Kral bütün insanlardan üstün olup dini ve siyasi tek otoritedir.

Hukuk: Firavunlar aynı zamanda kanun koyucu oldukları için, hukuk sistemi Mezopotamya ve Anadolu’daki kadar gelişmemiştir.

Sosyal ve Ekonomik Hayat: Mısır’da halk; soylular, hürler ve köleler olarak sınıflara ayrılmaktadır. Mısır’da ekonomik hayatın kaynağını tarım oluşturmakta ve ülke toprakları firavun adına işlenmektedir. Bununla birlikte soyluların, memurların ve halkın toprakları olduğu da bilinmektedir.

Din: Mısırlılar çok tanrılı bir inanca sahiptirler ve tanrılarını insan ve hayvan şeklinde düşünmüşlerdir. Bundan dolayı tanrılarının barınacakları tapınaklar yapmışlardır. Ölümden sonra hayatın varlığına inandıkları için ölen kişilerin vücudu mumyalanmıştır. Bu durum mumyacılık, mimari, tıp ve eczacılığın gelişmesini sağlamıştır.

Bilim ve Sanat: Tarım ürünlerinden alınacak vergilerin hesaplanması matematik biliminin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Ürünlerin cinsinin belirlenmesi için çizilen resimler 24 harflik Hiyeroglif yazısının ortaya çıkmasını sağlamıştır (MÖ 3000). İlk yazılı eserleri dini ve ahlaki eserler oluşturmuştur. Hiyeroglif yazısı Fenike Alfabesinin oluşmasına öncülük etmiştir.

Nil nehrinin taşma zamanını hesaplamak için yapılan  çalışmalar astronomi biliminin, Nil nehrinin taşmasıyla bozulan sınırların belirlenmesi için yapılan çalışmalarda geometri biliminin gelişmesini sağlamıştır.

Ordu: Mısır’da başlangıçta düzenli bir ordu olmamakla birlikte daha sonra düzenli bir ordu kurulmuştur. Ordu, Firavuna bağlı maaşlı askerler ve eyaletlerin gelirleriyle yetiştirilen askerlerden oluşmuştur.  Bu durum Mısır’da tımar sistemine benzer bir sistemin varlığını gösterir.

Suriye ve Filistin’i ele geçirmek için Hititlerle savaştılar. On beş yıl süren savaşın sonunda MÖ 1280’de Hititlerle Mısırlılar arasında dünya tarihinin bilinen ilk yazılı antlaşması olan Kadeş Antlaşması imzalanmıştır.

Mısır Uygarlığı önce Perslerin istilasına uğramış daha sonra Büyük İskender tarafından MÖ 332’de yıkılmıştır.

HİNT UYGARLIĞI

Hint Uygarlığı, MÖ 3000 yıllarında İndus ve Ganj nehirleri çevresinde kurulmuştur. İstilalar sonucu Hindistan’da çeşitli kavimler, diller, dinler ve kültürler ortaya çıkmıştır. Bu durum halkın birbirleriyle kaynaşmasını engellemiş ve ülkede siyasi birlik sağlanamamıştır.

MÖ II. bin yıllarında Hindistan’ı istila eden Ariler, yerli halkla karışıp öz benliklerini yitirmemek için Kast Sistemini oluşturmuştur. Kast, meslekleri ve sosyal statüleri babadan oğula geçen aynı toplumsal değerlere sahip olan insanlar topluluğudur. Kast sistemi dört kısma ayrılmaktadır:

  1. Brahmanlar: Rahipler, din adamları
  2. Kşatriyalar: Soylular ve askerler
  3. Vaysiyalar: Tüccar, esnaf, zanaatkar ve çiftçiler
  4. Sudralar: İşçiler

Bunların dışında kast dışı sayılan ağır ve pis işlerde çalışan paryalar vardır.

UYARI İslamiyet’in Hindistan’da yayılması Kast Sisteminin ortadan kalkmasına zemin hazırlamıştır.
ÇİN UYGARLIĞI

Çin Uygarlığı Sarı ırmak ve Gök ırmak kıyılarında kurulmuş ve MÖ 4000’den itibaren tarım faaliyetleri başlamıştır. Çin Uygarlığını; Çin’in yerli halkı ile bu bölgelere göç etmiş olan Türk, Moğol, Tunguz ve Tibet toplulukları oluşturmuştur.

Devlet sülaleler tarafından yönetilmiştir. Ülkede feodal bir yönetim vardır. Ülke ekonomisi tarım, ticaret ve madenciliğe dayanmaktadır. Çin ticaretinde en önemli yeri ipek üretimi tutmaktadır. Çinliler Doğu ile Batı arasında önemli ticari ilişkilerin kurulmasını sağlayan İpek Yolu’nu oluşturdular.

UYARI Bu ticaret yolu Coğrafi Keşiflere kadar dünyanın en önemli ticaret yollarından biri olmuştur. Ayrıca bu ticaret yolu, Türklerle Çinliler arasındaki mücadelenin en önemli nedenlerinden biridir.

Bilim ve Edebiyat: Çinliler MÖ 3000’lerin sonunda yazıyı kullanmış ve kendi alfabelerini oluşturmuşlardır. Çinliler, mürekkep, kağıt, matbaa, barut ve pusulayı bulmuşlardır.

UYARI Kağıt, matbaa, barut ve pusula Talas Savaşı (751) ile İslam Dünyasına, Haçlı Seferleriyle de Avrupa’ya geçmiştir.
UYARI Türk tarihi hakkında bilinen en eski yazılı kaynaklar Çin kaynaklarıdır.
FENİKE-İBRANİ UYGARLIKLARI
1)   FENİKELİLER

Akdeniz ile Lübnan dağları arasındaki bölgede kurulmuş bir uygarlıktır. Mısır Hiyeroglif yazısını geliştirerek tarihte ilk Alfabeyi bulanlar Fenikelilerdir. 22 sessiz harften oluşan bu alfabenin gelişmesinde İyon, Yunan, Roma uygarlıklarının da katkısı vardır.

2)   İBRANİLER

Tarihi kaynaklara göre tek tanrı inancı ilk defa İbraniler’de görülür. Kutsal kitapları Tevrat, dinleri ise Museviliktir. Museviliğin sadece İbranilere gönderilen bir din olduğuna inanıldığı için diğer toplumlar arasında yayılmamıştır.

 EGE VE YUNAN UYGARLIKLARI
1)   GİRİT UYGARLIĞI

Ege’de bilinen en eski uygarlıktır. İlkçağ uygarlıkları arasında köprü görevi yapmıştır. Anadolu, Doğu Akdeniz, Mısır ve Kuzey Afrika arasında deniz ticareti yaptıkları için  hem bu uygarlıklardan etkilenmiş hem de bu uygarlıkları yaymışlardır.

 2)   MİKEN UYGARLIĞI

M.Ö 2000’de Miken Uygarlığı, Akalar tarafından kurulmuştur. MÖ 1200’lerde Balkanlar’dan gelen Dorlar’ın Yunanistan’ı istila etmeleri  üzerine büyük bir kısmı Batı Anadolu’ya göç ettiler.

3)   YUNAN UYGARLIĞI

M.Ö 1200’de Yunanistan’a gelen Dorlarla birlikte Yunanistan’da Polis denilen şehir devletleri kurulmuştur. Atina ve Isparta en önemli şehir devletleridir.

Şehir devletleri başlangıçta krallar tarafından yönetilirken daha sonra soylular yönetimi ele geçirip aristokratik yönetim kurdular, orta sınıf köylülerle birleşerek aristokratlara karşı mücadele ettiler.

Bunun sonucu Drakon, Solon  ve Klistenes yeni kanunlar yaptılar. Bu kanunlarla sınıflar arasındaki ayrıcalıklar ortadan kaldırılarak halk devlet yönetiminde söz sahibi olmuştur. Bu çatışmalar yeni hukuk kurallarının oluşturulmasına ortam hazırlamıştır.

Şehir devletleri arasındaki mücadeleler Yunanistan’da siyasi birliğin kurulmasını engellemiştir. Ancak merkezi otorite olmadığı için düşünce hayatı ve bilim gelişmiştir.

Tarım alanlarının azlığı ve nüfusun artması denizcilik ve kolonicilik faaliyetlerinin gelişmesini sağlamıştır. Böylece Akdeniz ve Karadeniz kıyılarında koloniler kurmuşlardır.

Çok tanrılı bir inanca sahip olan Yunanlılar, tanrılarını insan şeklinde düşünmüşlerdir. Tanrılarının gazabını engellemek ve onları eğlendirmek amacıyla MÖ 776’dan itibaren Olimpiyat Oyunlarını düzenlemişlerdir. Bu oyunlar Yunan toplumunda kültürel birliği sağlamıştır.

Fenike Alfabesi İyonyalılardan Yunanlılara geçmiş daha sonra Romalılar bu alfabeyi kullanmış ve bugünkü haline getirmiştir.

Bilimsel hayatta ilerlemişlerdir. Felsefe’de Sokrat, Aristo ve Eflatun, Tarih’te Tukidides önemli bilim adamlarıdır.

TRUVA SAVAŞI

Yunan mitolojisinde, Truva’lı Paris’in Sparta Kralı Menelaus (Menelaos)’un karısı Helen’i kaçırması sonucunda Yunanlıların (Akaların) Anadolu’daki Truva kentine saldırmasını konu alan savaştır. Savaş, Yunan mitolojisi ve edebiyatında çok önemli bir yere sahiptir ve detayları Anadolu’lu ozan  Homeros’un  İlyada ve  Odysseia adlı  destanlarında anlatılmaktadır.  İlyada, on yıl süren savaşın son bir aylık dönemini en ince ayrıntılarına kadar anlatırken Odysseia,  Yunanlı komutanlardan    Odysseus’un Truva’nın düşüşünden sonra vatanı İthaka’ya yaptığı yolculuğunu dile getirir. Zeus, düzenlediği bir toplantıya tanrıçalardan Eris’i davet etmez. Bunun üzerine Eris, toplantıya altın bir elma göndererek, bunun “en güzel tanrıçaya” verilmesini ister. Athena, Hera ve Afrodit altın elmanın kime verilmesi gerektiği konusunda anlaşmazlığa düşünce Zeus, tanrıçaları Paris’e gönderir ve en güzel tanrıçayı Paris’in seçmesini ister. Paris altın elmayı Afrodit’e verir. Karşılığında Afrodit, “tüm kadınların en güzeli” olan Helen’i, Paris’e aşık eder.      Paris, Sparta’yı ziyaretinde Helen’e aşık olur ve iki aşık birlikte Truva’ya dönerler. Kendilerine hakaret edildiğine inanan Yunanlılar, Menelaus ve kardeşi  Miken  Kralı  Agamemnon  önderliğinde Aka ordusunu toplar ve Truva’ya bir sefer düzenler. Helen’in iade edilmesi ve kendilerine tazminat ödenmesi tekliflerine olumlu yanıt vermeyen Truvalılar ile uzun ve zorlu bir savaşa girerler. Truva’nın mitolojik bir kent olduğu düşünülürken, 1870 yılında Alman arkeolog Heinrich Schliemann tarafından başlatılan ve ikinci dünya savaşından önce Amerikan arkeolog Blegen tarafından gerçekleştirilen  kazıların sonucu olarak,  Çanakkale Boğazı’nın güney sahillerinde,  Küçük Asya’nın kuzey batısındaki Troas bölgesinde bir sırtın üstünde bugünkü  Çanakkale’nin birkaç kilometre güney batısındaki Hisarlık tepesinde dokuz kere yıkılıp yeniden kurulmuş çok eski bir şehir bulundu. Truva, deniz baskınlarından korunacak kadar içeride olmasına karşın Helespontos (Çanakkale)ile Karadeniz’i bağlayan ticaret yoluna hakim olacak kadar denize yakın bulunuyordu. Her yıkılışında yeniden yapılmış bu önemli ticaret şehrinde dokuz tabaka meydana çıkarıldı. Bunlardan MÖ 15-12. yüzyıla ait olan 6. tabaka, Homeros’un anlattığı Truva’dır. Homeros’un Truva Savaşı’nda bahsettiği kentin Yunanlılar tarafından tahrip ediliş tarihi olarak ilk çağda MÖ 1184 yılı kabul edilir.

ROMA UYGARLIĞI

Roma Uygarlığı, İtalya’nın Roma şehrinde MÖ 753’te kurulmuştur. Daha sonra bütün Avrupa ve Akdeniz çevresindeki ülkeleri egemenliği altına alarak tarihin en büyük imparatorluklarından biri haline gelmiştir.

Roma İmparatorluğunda, Patriciler ve Plepler arasındaki mücadeleler sonunda 12 Levha Kanunları yapılmıştır.

Yunanların tanrılarına inanmışlardır. Roma toprakları içinde bulunan Filistin’de Hristiyanlık yayılmaya başlamış ve MS 313’te Milano Fermanı’yla serbest bırakılmıştır. MS 381’de Hristiyanlık Roma İmparatorluğunun resmi dini olarak kabul edilmiştir.

Romalılar döneminde Anadolu bayındır hale gelmiş sehirler büyümüş ve gelişmiştir. En önemli mimari eserleri anfitiyatrolar, heykeller, tapınaklar ve su kemerleridir. Bozdoğan Kemeri(istanbul),  Çemberlitaş(istanbul), Ogüst Mabedi ve Roma Hamamı (Ankara), Aspendos tiyatrosu (Antalya) Romalılardan kalan ünlü eserlerlerdir.
Roma İmparatorluğu, Hunların baskısı sonucu oluşan Kavimler göçünün etkisiyle  MS 395’te doğu ve batı olmak üzere ikiye ayrıldı. MS 476‘da Batı  Roma İmparatorluğu yıkıldı. Doğu Roma İmparatorluğu ise 1453‘e kadar varlığını sürdürdü.

Kartaca Savaşı:

MÖ 814 yılında, Tunus yarımadasında kurulmuş olan bir  Fenike  kolonisidir. Kartaca,  Fenikedilinde Kart-hadaşt yani “Yeni Şehir” anlamına gelmektedir. Kart Hadaşt, 22 sessiz harften oluşan     Bugün için Kartaca ile ilgili yazılı kaynaklar, Romalı ve Yunanlı tarihçilerin çalışmalarıyla sınırlıdır. Gerek Kartacalıların gerekse de Fenikelilerin papirüs kullanmaları ve bu materyalin zaman içinde dağılması sonucu, Kartaca ve Fenike yazılı kaynakları zamanımıza kadar ulaşmamıştır. Bu sonuçta kuşkusuz Pön savaşları sonunda Roma ordusunun Kartaca’yı yakıp yıkmasının da etkisi vardır.

Hem Antik Yunanistan hem de Roma İmparatorluğu’nun,  Kartaca ile tarihin büyük bir bölümünde Akdeniz ticareti için rekabet halinde olmaları ve bu rekabetin sıcak çatışmalara varmış olması nedeniyle bu tarihçilerin çalışmaları büyük ölçüde önyargılı çalışmalardır.           Kartaca ile  Roma Cumhuriyeti arasında savaşılan Pön Savaşlarının üçüncüsünün tek ve son silahlı çatışmasıdır. MÖ 149 yılında bir kuşatma harekâtı şeklinde başlamış ve 146 yılında Kartaca şehri ve devletinin yıkılması ve bir daha ayağa kalkamayacak şekilde tamamen ortadan kaldırılmasıyla sonuçlanmıştır.

İRAN UYGARLIKLARI

1)   MEDLER

İlk  İran uygarlığı  Medler  tarafından kurulmuştur. Medler, Babillilerle anlaşarak Asur devletini yıkmış ve topraklarını kendi aralarında paylaşmışlardır. Urartular Devletini yıkarak sınırlarını Kızılırmak’a kadar genişleten Medler, Pers isyanı sonucunda yıkılmışlardır.

2)   PERSLER

MÖ 550’de kurulan Pers Devleti, Lidyalıları ve İyonları mağlup ederek tüm Anadolu’ya hakim oldular. Ayrıca MÖ IV. yüzyılda Ön Asya ve Mısır’ı ele geçirdiler.

Devlet Yönetimi: Pers İmparatorluğu tanrının yeryüzündeki vekili sayılan krallar tarafından yönetilmiştir. Böyle büyük bir imparatorluğu kolayca yönetmek için imparatorluğu Satraplık adı verdikleri eyaletlere ayırarak bu eyaletleri Satrap adı verilen askeri valiler tayin ederek yönettiler.

UYARI Ülkenin yönetim birimlerine ayrılarak valiler tarafından yönetilmesi uygulamasını tarihte ilk defa Persler başlatmışlardır. Amaç merkezi otoriteyi güçlü tutmaktır.

Persler, 20 eyaletten oluşan imparatorlukta meydana gelen olaylardan haberdar olmak ve Satrapları denetlemek için tarihte ilk istihbarat teşkilatını kurdular. Ayrıca eyaletlerle rahatça haberleşebilmek için ilk posta teşkilatını kurdular.

Tarım ve ticarete büyük önem vermişlerdir. Düzenli ticari ve askeri yollar yaptılar ve Kral yolunu tamir ederek Doğu-Batı arasındaki ticareti geliştirdiler.

Persler kültürel bakımdan hakimiyetleri altındaki bölgelerde  fazla etkili olamamışlar; Anadolu, Yunan, Mısır ve Mezopotamya uygarlıklarından etkilenmişlerdir.

UYARI Perslerin Anadolu  Uygarlığından etkilenmesi bu dönemde Anadolu’da yüksek bir uygarlığın varlığını göstermektedir.

HELLENİSTİK DÖNEM

Doğu Akdeniz ve Ortadoğu uygarlık tarihinde, Büyük İskender’in ölümü ile Romalıların Mısır’ı ele geçirmesi arasındaki dönem (M.Ö. 323-30). Bu dönem boyunca bir yandan Yunan kültürü yayılırken, bir yandan da Yananlar öteki halklarla karışmış, Yunan ve Doğulu öğeler iç, içe geçmiştir.

İskender’in ölümünden sonra birçoğu satraplık görevinde bulunan komutanlar kendi egemenlik alanlarını kurmak amacıyla uzun bir mücadeleye giriştiler. Kırk yılı aşkın bir süre boyunca (323-280) iktidar ve topraklar sık sık el değiştirdi. Bu çatışmalar sonucunda yeni bir monarşik yönetim biçimi ile bürokratik bir devlet yapısının, ortak dil Yunancanın kültürel bakımdan birleştirdiği çok sayıda halk kapsayan yeni bir uygarlığın temelleri atıldı. Helenistik dönemin başlıca üç egemenlik odağı, Yunanistan’ın kuzeyindeki Makedonlar, Filistin ve Anadolu’dan İran’a kadar egemen olan Selevkoslar ve merkezi Mısır’da bulunan Ptolemaioslardı. Bu güçler arasında sürekli bir güç dengesi kurulmuştu. Zaman zaman görülen savaşlar ve dış politika çatışmaları, özellikle Suriye sınırları, Küçük Asya ve Ege üzerinde yoğunlaştı. Yunanistan’da M.Ö.3. yüzyılda iki birlik ortaya çıktı: Orta ve Kuzey Yunanistan’da    Aitolia, Sparta    ve Elis dışında tüm  Peloponnesos’ta Akhaia. Bu iki    birlik birbirine karşı gitgide güçlendikçe          Makedonya’nın     konumunu         zorladı

M.Ö.280-160 arasındaki dönem kültürel açıdan çok üretken oldu. Tarihçi Polybios, matematikçi Eukleides, gökbilimci Aristarkhos, Hipparkhos ve Selevkos, coğrafyacı Eratosthenes ile Poseidonios ve dil bilgini Dionysios Thraks bu dönemde yetişti. Felsefeye Epikurosçular ve stoacılar damgasını vurdu. “Milo Venüsü”, “Samothrake Nike’si” ve “Laokoon” gibi ünlü heykeller bu dönemde üretildi. Geniş kütüphanesiyle İskenderiye Müzesi (bugünkü anlamıyla müzeden çok, bir araştırma enstitüsü) bilginlerin ve yazarların toplantı yeriydi. M.Ö.3. yüz yılın ünlü Yunan şairi Kailimakhos, bu kütüpthanenin katalog sorumlusuydu. İskenderiye’nin yanı sıra başka yerlerde de önemli kütüphaneler vardı. Helenistik krallıkların çöküşü M.Ö.3. yüzyılın sonlarında başladı; M.Ö. 160’larda hızlandı. Illyrialı korsanları yenilgiye uğratan Roma, Adriya Denizinde egemenliği ele geçirirken Makedonya’nın da komşusu oldu. Art arda gelen savaşlar (M.Ö. 214-205, 200- 196, 171-168, 149-148) sonunda Makedonya ve Yunanistan’ı topraklarına kattı.

Bu dönemde Selevkoslar da yitirdikleri topraklar ve bağımlı halkların ayrılması yüzünden küçülmüştü. Selevkos Krallığı Mezopotamya ve Suriye’yle, ancak zayıf bir denetim altında tutulabilen doğudaki yedi “yukarı eyalet”ten ibaret kalmıştı. Karadeniz’in güney kıyısında güçlenmekte olan Pontus, VI. Mithradates Eupator’un yönetiminde büyüyen bir tehlike durumundaydı. Roma’nm harekete geçmesiyle üç Mithradates Savaşı’ndan sonra (M.Ö. 88-85, 83-82, 74-63) Selevkoslular ortadan kalktı. Suriye ve Bithynia (Pontus’un batısıyla birlikte) Roma eyaleti oldular; Armenia, Kommagene, Kapadokya ve öbür bölgelerde de imparatorluğa bağlı krallar başa geçti.

Ptolemaioslar egemenliğindeki Mısır da bu duruma boyun eğerek topraklarını birer birer Roma’ya bıraktı. Helenistik dönemin son perdesi, Mısır’ın Octavianus (sonradan Augustus) ve Marcus Antonius arasındaki iç savaşa sürüklenmesiyle noktalandı. Antonius ve Kleopatra’nın ölümünden sonra Mısır, Roma İmparatorluğu’nun eyaletleri arasına katıldı (M.Ö. 30).